toward-a-nuclear-free-world

Reporting the underreported threat of nuclear weapons and efforts by those striving for a nuclear free world. A project of The Non-Profit International Press Syndicate Japan and its overseas partners in partnership with Soka Gakkai International in consultative status with ECOSOC since 2009.

INPS Japan
HomeLanguageTurkishU.S. 100th Member State to Join Nuke Terrorism Treaty - Turkish

U.S. 100th Member State to Join Nuke Terrorism Treaty – Turkish

-

ABD Nükleer Terörizm Anlaşması’nı imzalayan 100. Üye Ülke Oldu

Thalif Deen

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER (IPS) – 1997 yapımı – ve kısmen Birleşmiş Milletler binasının dışında çekilen – “Barışçı” adlı film – Rusya’nın kırsal bölgelerindeki bir tren kazasının ardından ortadan kaybolan sırt çantası boyunda bir nükleer silahı ele geçirerek Birleşmiş Milletler merkezinin hemen dışında patlatmak amacıyla New York’a getiren Yugoslav bir teröristin hikayesini anlatıyordu.  

Bu yalnızca bir Hollywood fantezisi mi, yoksa eninde sonunda olması beklenen bir felaket mi?  

Uzak bir olasılık olsa da bir terörist grubun çalıntı nükleer silahları ele geçirmesi olasılığı göz önüne alınarak oluşturulan Nükleer Terörizm Faaliyetlerinin Önlenmesi İçin Uluslararası Sözleşme (International Convention for the Suppression of Acts of Nuclear Terrorism) 2005 yılı Nisan ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilerek 2007 yılı Temmuz ayında yürürlüğe girdi. 

Sözleşmeyi halen nükleer güçler olan Çin, Fransa, Hindistan, Rusya ve İngiltere de dahil olmak üzere 99 taraf ülke onaylamış durumda.

Çarşamba günü Amerika Birleşik Devletleri de BM Anlaşmalar bölümüne onay belgelerini teslim ederek sözleşmeyi onaylayan 100. taraf ülke oldu.

BM Silahsızlanma Programı’ndan sorumlu eski Genel Sekreter Yardımcısı Jayantha Dhanapala IPS’e verdiği demeçte bu gelişmeyi “nükleer güce sahip büyük bir devletin nükleer güç kullanımını sınırlayan her anlaşma ve sözleşmenin onaylanması gibi bu da iyi bir haber” olarak yorumladı.

Dhanapala bu sözleşmeyi 2005 yılında öneren ülkenin Rusya olduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizerek günümüze kadar bu sözleşmeye 115 imza konulduğunu ve 99 ülkenin de taraf olduğunu ekledi.

2007 yılından beri Bilim ve Dünya Meseleleri Üzerine Pugwash Konferansı’nın (Pugwash Conferences on Science and World Affairs) da başkanlığını yürüten Dhanapala ayrıca “özellikle de 11 Eylül olaylarından sonra nükleer terörizmden büyük bir kaygı duyulmaktadır ve El Kaide veya IŞID (Doğunun İslam Devleti) gibi devlet dışı unsurlar derme çatma da olsa nükleer silah yapmak amacıyla nükleer madde arayışına girmişlerdir” dedi.

Dhanapala “yine de nükleer silahların geliştirilmesini önemli ölçüde frenleyecek olan Nükleer Denemelerin Kapsamlı Olarak Yasaklanması Anlaşması (NDYA) (Comprehensive Nuclear Test Ban Treaty) gibi daha acil anlaşmaların yürürlüğe girmesi ve nükleer silah denemelerine karşı normların kalıcı hale getirilmesi için ABD ve diğer yedi ülke tarafından onay verilmesi beklenirken bu hareketi gereğinden fazla önemseyerek kendimizi kandırmayalım” diye ekledi.

Aynı zamanda Bulletin of the Atomic Scientists dergisi sponsorlar kurulu üyesi ve Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün (Stockholm International Peace Research Institute -SIPRI) yönetim kurulu üyesi de olan Dhanapala “Dokuz ülke 15.850 nükleer savaş başlığını elinde tuttuğu sürece – ABD ve Rusya ile birlikte yüzde 93 – politik amaçla bilinçli biçimde olsun, kaza sonucu olsun, ülkeler veya devlet dışı unsurlar tarafından savaşta kullanılması insanlık açısından dehşet verici sonuçlara ve geri çevrilemez çevresel ve genetik bozukluklara yol açacak korkutucu bir gerçek olmayı sürdürmektedir” dedi.

Nükleer Terörizm Sözleşmesi (Nuclear Terrorism Convention) teröristlerin kitle imha silahlarına erişimini önlemeye yönelik küresel çabaların bir parçası olarak kabul edilmektedir.

Bu sözleşme radyoaktif materyaller veya radyoaktif cihazların yasa dışı ve amaçlı olarak bulundurulması ve kullanılması ile nükleer tesislerin kullanılması veya tahrip edilmesine yönelik suçları tanımlamaktadır.

Sözleşme aynı zamanda ülkeler arasında bilgi paylaşımı için işbirliğini ile soruşturma ve sınır dışı etme konularında yardımlaşmayı güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Princeton Üniversitesi’nin Bilim ve Küresel Güvenlik Programı ile Nükleer Gelecek Laboratuarı’nda (Nuclear Futures Laboratory) öğretim üyesi olan fizikçi Dr. M.V. Ramana IPS’ye verdiği demeçte “konuşmayı farklı bir yöne çekmek ve nükleer terörizmin ne olduğu sorusunu sormak istediğini” ifade etti.

Dr. Ramana Webster sözlüğünün terörizmi “korkunun özellikle de bir zorlama aracı olarak sistematik kullanımı” olarak tanımladığını ifade ederek “nükleer silahlar çok büyük ölçüde ölüm ve yıkıma neden olabilir. Bu olasılıkla yüz yüze kalan herhangi bir insan grubu korkuya kapılır” dedi.  

“Orta Doğu’daki herhangi bir ülkenin halkına ABD Başkanı veya bir üst düzey yetkilinin nükleer silah kullanımını kastederek ‘tüm olasılıklar masada’  dediğini düşünün.”

“Terörizmin herhangi bir doğru ve adil tanımında bir halkı tehdit etmek için nükleer silah kullanan herhangi biri terörist sayılır. Buna ‘yalnızca caydırma amacıyla’ nükleer silah kullanalar da dahildir” diye ekledi.

“Sonuçta caydırma stratejisinin kalbinde inandırıcı biçimde korku salma yetisinin yattığı unutulmamalıdır ve bu stratejinin caydırma yoluyla elde edeceği güvenlik de Winston Churchill’in ifadesiyle ‘korkunun güçlü çocuğudur.’”  

“Vaadin Gücü: Hindistan’da Nükleer Güç Üzerine Bir İnceleme” de dahil olmak üzere birçok eserin yazarı olan Dr. Ramana görüşünü şöyle ifade etmektedir: “Bence barışı sağlamaya çalışanların önünde güçlük tartışmayı “devlet dışı aktörler tarafından nükleer terörizm” bağlamından çıkararak dikkati politikalarının temelini nükleer katliam ve yıkım tehdidi oluşturan nükleer güce sahip devletlere çekme ve bunları acilen silahsızlandırma gereksiniminde yatmaktadır.”  

ABD Ulusal Güvenlik ve Silah Kontrolünden Sorumlu Müsteşarı Rose Gottemoeller, geçen hafta nükleer terörizm söz konusu olduğunda “beş yıl öncesine göre daha güvende olsak da hala yapılması gereken çok şey var.”

Gottemoeller’e göre Amerika Birleşik Devletleri’nin tehlikeli nükleer maddelerin dünya çapında izlenmesi ve güvence altına alınması için uluslararası ortaklarla birlikte çalışmaya devam edeceğini açıkladı: “Bu materyalleri elde etmeye çalışan terörist grupların bu amaca asla ulaşmamalarını güvenceye almak istiyorsak ihtiyatı asla elden bırakmamalıyız.”

Gottemoeller ABD’nin 2010 yılında beri 70 milyon doları aşan miktarla Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Nükleer Güvence Fonu’na en büyük katkıyı sağlayan ülke olduğunu da ifade etti.

Bu fonlar ücretsiz uzmanlar, görevler ve üye ülkelere teknik ziyaretlerin desteklenmesinin yanı sıra nükleer güvence yönergeleri ve iyi uygulama belgeleri ile Olay ve Kaçak Nakliye Veri Tabanının geliştirilmesi amacıyla kullanılıyor.

Gottemoeller ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Nükleer Kaçakçılık Karşıtı Programı’nın (CNSP) da nükleer kaçakçılık şebekelerini inceleme kapasitesinin artırılması, yasa dışı dolaşımdaki materyallerin güvenceye alınması ve bu suçlara karışanlar hakkında takibat yapılması için kilit önemdeki uluslararası ortaklarla birlikte çalıştığını belirtti.

Gottemoeller Gürcistan ve Moldova gibi ülkelerin yakın tarihlerde yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum (HEU) kaçakçılığına teşebbüs eden suçlularla ilgili olarak gerçekleştirdikleri tutuklamalar nedeniyle övgüyü hak ettiklerini ve bu alanda kayda değer gelişme sağlandığını, fakat silah olarak kullanılabilir nitelikte nükleer maddelerin ne yazık ki hala ele geçirilmeye devam edilmesinin bu maddelerin yine de karaborsadan temin edilebildiğini göstermekte olduğunu da ekledi. (IPS | 30 Eylül 2015}

Most Popular